UZM. PSİKOLOG ELİF SELİM

Bazılarımız öyle ortamlara doğuyoruz ki beklentilerimiz ve bize sunulanlar arasında tahammül edilemez farlılıklar oluyor. İster istemez hayata tutunmak için başka bir yol arıyoruz. Bir kaçış bulamazsak kendi içimizde yaratmaya başlıyoruz.

Bazılarımızın da bedenleri bir takım durumları kaçınılmaz kılıyor. İnişli çıkışlı duygular, kontrol edilemeyen dürtüler, yanlış anlamalar, alınganlıklar, güvensizlikler yaşıyoruz.

Bunlar olmasa bile kalanların çoğu yine bir şekilde hırpalanarak kendinden uzaklaşıyor. Para kazanmaya ayırılan zaman kendisini anlamak için kullanacağı zamanın büyük kısmını alıyor. Sonra görevler, hayatındaki insanlar ve bir sürü başka şey zamanının tamamını alıyor.

Hikayemiz başlarken kim olduğumuzu ve ne istediğimizi bilmemize rağmen zamanla ilgimizi başka konulara veriyoruz. Hayallerimizi yapamamak ya da yapmak için çabalamamak ise gizli gizli bizi hasta ediyor. Hastalık hayallerimize neyle ihanet ettiysek onun aracılığıyla görünür oluyor. Mesela kendini değersiz hissediyorsun ve bu belki eğitimini tamamlamadığın için oluşuyor ama sen terk edilince yüzleşiyorsun. Çünkü eğitim yerine onu seçtin. Çünkü senin fikrin değil de onun fikri önemli. Onunla değerli hissetmeye çalıştın.

Bir taraftan da üşeniyorsun. Aslında yapmak istediğin şeyler var. Değiştirmek istediğin şeyler var. Planlama yapamadığın için iş çok görünüyor. Üşeniyor ve erteliyorsun. Başka bir taraftansa değişince durum seni tatmin etmeyecek gibi geliyor. Aslında hayatım dediğin şey çoğunlukla alışkanlıkların. Tabii ki değişebilir ve tatmin de eder.

Neyse, çeşitli sebeplerle erteledikçe içinde negatif duygular büyüyor. Ama erteleme bahanelerin yüzünden problemin kaynağından uzaklaşıyorsun. Kendine sadakat göstermediğin için kötü hissettiğini göremiyorsun. Sonra bir olay gerçekleşiyor. Mesela terk ediliyorsun ya da işten çıkartılıyorsun.

“Ben bunu neden bu kadar takıyorum?”